bir aşk romanı değildi o.içimdeki karanlığın romanıydı.ölüme karşı verdiğim mücadelenin çünkü bir keresinde st laurienin de dediği gibi yazmazsa ölecek insanlar tanıyordu bu evrende ve ben de yazmasaydım ölecektim.yazıyordum çünkü tutunmam gereken şeyler vardı.yirmili yaşlarımı birkaç metrekare arasında geçirdiğini düşünürken içeriden bir ses geldi, gençliğim çürüdü! diye bağırıyordu bu ses ve esas mesele de buydu, çürüyordum ve yazmasaydım ölecektim. beni yanlış anladıklarını haykırmak istiyordum fakat çürük tarafımın hiç gücü kalmamıştı artık. yazıyordum ve yazılmamış şeyleri okuyordum.her şeyin farkında olmak ermişlere verilmiş en büyük cezadır demişti bir gün bir gezgin sarp kayalığın üstünde, hiç tanışmadığı ve üzerinde bej rengi tek parça bir elbise olan gezginden.21. yyda böyle bir gezgin tanımlaması dahi gerçek olmadığını kanıtlayabilirdi, artık gezginler columbia bot ve north face mont giyiyorlardı, ve devam etmişti cümlesine farkındalık ermişlere verilmiş en büyük cezadır, herkesin sandığının aksine bir lütuf değil. bilmenin cezasıdır tanrılar tarafından verilen.
bu tanrılar da çok oluyorlardı artık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder